8 Nisan 2008 Salı

GÜNDE 3 LİTRE SU İÇİLMELİ Mİ?

GÜNDE 3 LİTRE SU İÇİLMELİ Mİ?

Toksinleri ve zararlı maddeleri vücuttan atmak için, günde ortalama 1.5 litre su içmek gerekir. Ancak bu, herkes aynı miktarda su içecek demek değildir. Çünkü her insanın gereksinim duyduğu miktar farklıdır. Genel olarak içilecek sıvı miktarı kiloyla da ilişkilidir. 100 kiloluk bir kişi fazla zorlanmadan bir günde 3 litre su içebilir. Oysa 40 kiloluk biri için bu miktar fazla gelebilir. Ayrıca, vücutları su tutan kadınlar, içmeye başlar başlamaz şişkinlik meydana gelir. Bu durumda selülitten önce bu rahatsızlığın tedavisi ele alınmalıdır





hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SIK SIK KİLO ALIP VERMEKTEN NİYE KAÇINMALIYIZ?

SIK SIK KİLO ALIP VERMEKTEN NİYE KAÇINMALIYIZ?

Bazı kimseler sürekli kendilerini kısıtlamaktansa, çok kötü bir görünüş alıncaya kadar yiyip şişmanlar, sonra da bu kilolarını çok hızlı bir şekilde vermeye çalışırlar. Bu sistemin sakıncaları çok fazladır. Bu tür rejimler organizma için zararlı, metabolizma içinse korkunçtur. Ayrıca sık kilo alıp verme, mekanik faktörler nedeniyle cildin kendini bırakmasına neden olur, deride çatlaklar meydana gelir.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

ŞİŞMANLIK İLE SELÜLİT ARASINDA NE FARK VARDIR?

ŞİŞMANLIK İLE SELÜLİT ARASINDA NE FARK VARDIR?

Bu ikisini kesinlikle karıştırmamak gerekir. Eğer kişi şişmansa mutlaka selüliti de vardır. Ama selülit cildin derin dokularını bile etkileyen, temelde hormonal kökenli özel bir bozukluktur.

Ve bu bozukluk, son derece zayıf kadınlarda bile görülebilir. Fazla kiloların tüm vücuda yayılmasına karşın selülit, bacak, baldır, kol gibi belirli bölgelerde görülür.






hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİT BÜYÜME ÇAĞINDA TEDAVİ EDİLMELİ MİDİR?

Selülit, genellikle büyüme çağında ortaya çıkar. Psikolojik bir sorundan kaynaklanan bir oburluğun sonucu olmadığı halde 14-15 yaşlarında selülit oluşması, hormonal bir düzensizliğin işaretidir.

Genç kızlarda selülit oluştuğunda, düşük kalorili bir rejim izlenebilir, spor ve jimnastik yapılabilir ve çok gerekirse mezoterapi uygulanabilir.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

ERKEKLERDE NİYE SELÜLİT OLMAZ?

ERKEKLERDE NİYE SELÜLİT OLMAZ?

Erkeklerde selülit olmamasının en önemli nedeni onlarda başka hormonların, özellikle de yağlı hücre oluşumunda hiçbir etkisi olmayan erkeklik hormonunun bulunmasıdır.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİT ÇOK OLDUĞUNDA TEDAVİSİ DAHA MI ZORDUR?

Hayır. Tedavi daha uzun sürer, ama daha güç değildir.

Yöntem her zaman aynıdır.

Esas zor olan, hastaya kendini sevmeyi öğretmek, harekete geçirmek ve mücadele bilinci kazandırmaktır.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SPOR SELÜLİTİ TEDAVİ EDER Mİ?

SPOR SELÜLİTİ TEDAVİ EDER Mİ?

Hayır. Sert sporlar, vücudun belirli bir kısmını çalıştıran ve düzensiz yapılan sporlar hiçbir işe yaramaz. Selülite karşı en etkili sporlar tempolu yürüme ve yüzmedir. Fakat tıbbi olarak, bütün sporlar içinde en iyisi jimnastiktir. Bunun bir avantajı da herkes tarafından istenildiği yerde, istenilen zamanda ve şekilde uygulanabilmesidir.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

MENOPOZ DÖNEMİ ŞİŞMANLAMA DÖNEMİ MİDİR?

Menopoz döneminde özellikle kiloda fazlalığa doğru belirli bir eğilim vardır. Ayrıca hormonal dengesizlik, vücudun su tutması ve selülit görülür.

Psikolojik açıdan, kadın cinselliğindeki değişim ve buna eklenen çeşitli olaylar kadınlarda depresyona doğru bir eğilim yaratabilir. Kadınlar da kendilerini avutmak için genellikle kontrolsüz ve hatta oburluğa varan bir yeme alışkanlığının içine düşerler ve kilo alırlar.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

HAMİLELİK SELÜLİTE UYGUN ORTAMI HAZIRLAR MI?

HAMİLELİK SELÜLİTE UYGUN ORTAMI HAZIRLAR MI?

Vakaların çoğunda hamilelik gerçekten selülitin belirmesine neden olur. Çünkü doğumdan önce ve doğumdan sonra meydana gelen hormonal değişimler, gerçek bir dengesizliğin kaynağıdır.

Doğumdan sonra selülit biraz azalsa da bir miktar selülit birikimi kalır.



hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

KİŞİ SELÜLİTLİ Mİ DOĞAR?

KİŞİ SELÜLİTLİ Mİ DOĞAR?

Hayır, kişi selülitli doğmaz. Ne bebek, ne de çocuklarda selülit vardır. Selülit gerçek olarak erişkinlik döneminde ortaya çıkar. Ancak selülitte kalıtımın önemli rolü vardır. Kalıtımın kesin surette etkili olabilmesi için, hem anne hem de babada yağ fazlalığına ilişkin sorunların bulunması gerekir. Bu durumda kişinin, ilk ergenlik belirtilerinden itibaren ve daha sonra da yaşamının değişik evrelerinde, örneğin gebelik ve menopoz gibi hormonal açıdan çok önemli zamanlarda da izlenmesi gerekir.





hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

LİPOLİZ NEDİR?

LİPOLİZ NEDİR?

Yağ hücrelerinin boşluğunda depolanan yağların kimyasal olarak parçalanması ve eritilmesi, enerji olarak vücuda verilmesi olayıdır.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİT HANGİ YÖNTEMLERLE TEŞHİS EDİLİR?

SELÜLİT HANGİ YÖNTEMLERLE TEŞHİS EDİLİR?

Termografi, ekografi ve manyetik rezonans.

SELÜLİTTE UYGULANAN MEZOTERAPİ YÖNTEMLERİNDE HEDEFLENEN AMAÇ NEDİR?

Tedavinin asıl amacı selüliti oluşturan süreci tersine çevirmek ve yağ hücreleri düzeyinde lipolizi tekrar harekete geçirmektir. Yani, birikimi ortadan kaldırmak, lenf ve kan dolaşımını rahatlatmak, lipoliz mekanizmasını tekrar harekete geçirmektir.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİTTE NASIL BİR BESLENME REJİMİ UYGULANMALIDIR?

Rejim, su açısından zengin, tuz açısından zayıf olmalıdır. Selülit tedavisinde tuzu asgari düzeye indirmek gerekir. Balık, kabuklu deniz ürünleri, kümes hayvanı ve yumurta yenilerek protein açısından zengin bir beslenme uygulanır. Proteinlerin ödemi önleyici ve iştah artırıcı bir rolü vardır.

Şekerlemeler, hamur işleri, bakliyat kaldırılmalı, alkolden uzak durulmalıdır. Zira alkol kanda yağa dönüşür ve vücutta birikir.







hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİT KAÇ AŞAMADA GELİŞİR?

SELÜLİT KAÇ AŞAMADA GELİŞİR?

Selülit üç aşamada gelişir.

Birinci aşaması dolaşım bozukluğudur, damarlardan çıkan su dokulara dolar. Dokular acılı ve duyarlıdırlar. Ödemli denilen bu devrede başarılı bir şekilde tedavi yapılabilir. Bu devrede tedavi yöntemi mezoterapidir. İkinci aşamada, ödem daha da fazlalaşır.

Bu aşamada selüliti buradan atmak oldukça güç olmasına karşın, tıpta mezoterapi ile başarılı bir tedavi mümkündür. Üçüncü aşamada, bu dokularda biriken yağ, su ve tuz molekülleri organizma tarafından kullanılamaz ve selülit yerleşir.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİTİN OLUŞMASINDA DİĞER NEDENLER NELERDİR?

SELÜLİTİN OLUŞMASINDA DİĞER NEDENLER NELERDİR?

Kabızlık, hipotiroid, doğum kontrol hapı kullanımı, karaciğerin kötü fonksiyonu ve sinirsel düzensizlik.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİTİN NEDENLERİ NEDİR?

SELÜLİTİN NEDENLERİ NEDİR?

1-Hormonal nedenler: Hiper folikülin, yani kadınlarda yumurtalardan salgılanan folikülin hormonunun artışı. Bu hormon, dokularda su tutma özelliği nedeniyle selülite zemin hazırlar.

2-Soya çekim: Anne selülitli ise çocuğunda da selülit görülebilir.

3-Dolaşım bozukluğu (damar yetmezliği): Selülit ve damar yetmezliği birbirine paralel gider.

Yani selülit damar yollarında oluşur ve damarları sarar, sıkar. Bu durum kan dolaşımını daha da zorlaştırır ve varisler meydana gelir. Bu da damar yetmezliği, selülit, varis, daha ileri derecede damar yetmezliği olarak gittikçe ciddi boyutlara varır.







hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

ZAYIF KADINLARDA SELÜLİT OLUR MU?

ZAYIF KADINLARDA SELÜLİT OLUR MU?


Evet, selülit zayıf hatta sıska kadınlarda bile görülebilir.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİT AĞRILI MIDIR?

SELÜLİT AĞRILI MIDIR?

Evet, selülit ağrılı olabilir.

Ağrının şiddeti selülitin sinir liflerinin üzerine yapmış olduğu basınç derecesiyle orantılıdır.






hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİT NELERDEN OLUŞUR?

SELÜLİT NELERDEN OLUŞUR?

Selülit üç elemandan oluşur:

1-Dayanıklı hale gelmiş bölmeli bir konjonktif doku.

2-Su molekülleri ve tuz molekülleri.

3-Konjonktif doku içine hapsolmuş yağ hücreleri birikintileri. Bu bölgesel yağ birikimi, cildin hareketliliğinin azalması ve kalınlığının artmasıyla kendini gösterir.

Elle dokunulduğunda cilt pütürlü, sertleşmiş ve muntazam olmayan bir görüntü verir.








hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİT REJİMLE GEÇER Mİ?

SELÜLİT REJİMLE GEÇER Mİ?

Hayır, selülit tüm zayıflama rejimlerine karşı dirençlidir.

Özel bir tedavi gerektirir, kendi kendine geçmez.







hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİT KADINLARDA HANGİ BÖLGELERE YERLEŞİR?

SELÜLİT KADINLARDA HANGİ BÖLGELERE YERLEŞİR?

Uyluğun üst kısmı, dizin ve bileğin iç kısımları, kaba et ve baldırların arkası ve üst bacaklara genelde süvari pantolonu şeklinde yerleşir.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİT BİR HASTALIK MIDIR?

SELÜLİT BİR HASTALIK MIDIR?

Evet, selülit bir hastalıktır. Tıptaki adı Hidrolipodistrofidir.

SELÜLİT TEŞHİSİNİ KENDİMİZ KOYABİLİR MİYİZ?

Evet selülit bir hastalıktır.

Cilt iki parmak arasında kıstırıldığında, cildin dış tabakasında girinti ve çıkıntılar meydana gelir ki tıpta buna portakal kabuğu görünümü denir.



hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

SELÜLİTTEN NASIL KORUNULUR?

SELÜLİTTEN NASIL KORUNULUR?

· Kilonuzu koruyun. Günde 1500 kalori alın.

· Çok hareket edin, örneğin jogging yapın, bisiklete binin, yüzün, jimnastik yapın.

· Ayrıca vitamin ve mineral alın. A ve E vitaminleri deriyi düzgünleştirir, magnezyum metabolizmayı harekete geçirir, fosfor ve silisyum dokuları kuvvetlendirir.

· Vücudun fazla suyunu atması için beyaz ve kırmızı turp, maydanoz, kereviz, çilek ve pilav yiyin.

· Tuz, şeker, alkol, sigara, koyu çay, kahve, çikolata, kızartma ve undan uzak durun.

· Derinin kanla beslenmesini teşvik edin. Örneğin masaj eldiveni ile kendi kendinize yapacağınız masajla, bir sıcak, bir soğuk duşu sorunlu yerlere tutun. Saunanın da yararı vardır.






hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

Selülit ile Başetme

Selülit ile Başetme

Selülit derinin alt tabakasında, yağ dokusunun hemen çevresinde oluşan ve derinin üst bölümünde pütür pütür görüntü bırakan bir hastalıktır. Kadınların korkulu rüyası olan ve bir güzellik kusuru olarak kabul edilen selülite karşı önlemler alınmalıdır.

BESLENME

Beslenme ne kadar fazla tek yönlü olursa, selülite o kadar çabuk aday olursunuz. Özellikle de fast fooda ve hazır yemeklere karşı olan eğilimimiz dokuları kötü yönde etkiliyor.Hayvansal yağlar, şeker ve tuz da en kötü düşmanlarımız. Bunlar yağ hücrelerini şişiriyorlar, dokularda su yapıyorlar ve vücudun atıklardan temizlenmesini önlüyorlar. Özellikle de yağlar doyma hissini büyük ölçüde etkiliyor. Örneğin, mayonezli patates salatası veya kızartması yerken "doydum" sinyali karbonhidratlı bir öğünden (örneğin spagetti) çok daha geç gelir. Sonuçta daha fazla yeriz ve dokulardaki yağ depolarını aşırı derecede besleriz. Hücreler şekilsiz bir kütle haline gelir ve on kat daha büyür. Bu nedenle yemek listenizde taze, yağsız ve besleyici maddeleri fazla olan yiyecekler bulunmalıdır. Meyve, sebze, kepek, çavdar ürünleri ve baklagiller gibi. Bu besinlerde bir yanda dokuları atık maddelerden temizleyen, öte yanda hücrelere besleyici maddelerin naklini çabuklaştıran fazla miktarda potasyum vardır. Portakal, muz, karpuz, avokado, havuç, şalgam, fasülye, bezelye ve patates fazla miktarda potasyum içerirler.

BAKIM

Günümüzün yeni antiselülit kremleri deriye hemen giriyor ve doğrudan doğruya yağ hücrelerini etkiliyor. Etkili maddelerin bazıları yağ depolarını bloke eder, bir kısmı trafik polisi gibi etki yapar, yağ alımını ve naklini ayarlar. Baş aktörlerin biri de kafeindir. Kafein yağıayrıştıran enzimleri harekete geçirir ve bununla birlikte lenf akışını kolaylaştırır. Su en iyi temizleyici maddedir. Bol su içmek dokuları zehirli ve atık maddelerden temizler. Ayrıca kalsiyum, potasyum, demir ve magnezyum gibi maddeler dokuları sıkılaştırırlar. Bunların etkisini dışarıdan kullanılan antiselülit ürünleri kuvvetlendirir. Aynı zamanda vücudun atıklardan temizlenmesinde de etkili olur.

MASAJ

Selülitte özellikle de etkili olan insanın kendi yaptığı drenajdır. Bu nedenle kendi kendinize şu masajı yapın: Masaja okşama hareketleriyle başlayın. Üst uyluklara önce bir, sonra iki elinizle yumuşak bir şekilde aşağıdan yukarı doğru kalçalarınıza kadar masaj yapın. Daha sonra derinizi sıkıştırmadan baş ve işaret parmaklarınızın arasına alın ve yoğurur gibi masaj yapın ve bu arada dizlerin iç tarafını unutmayın. Antiselülit kremlerinin dokulara etkisi, daha önce masaj yapıldığı takdirde iki kat daha fazla olur. Nedeni, lenf ve kanın harekete geçmesidir.

DURUŞ

Yüksek topuklar, yanlış yürüme hareketleri, kambur oturma... Bunlar selülite yol açan nedenlerdir. Çünkü bu saydıklarımız toplardamarlarda ve lenf damarlarında kanın geriye doğru akışını olumsuz yönde etkilerler.Özellikle de yanlış bir oturma şeklinde iç organlar sıkışır. Sonuçta zehirli maddeler vücuttan o kadar çabuk çıkmaz ve atık maddeler dokularda toplanır. Ve deri gevşer, çukurlar oluşur. Bu nedenle her zaman şunu düşünün: Karın içeri, göğüsler dışarı. Dik durma vücudu uzatır ve daha zayıf görünürsünüz. Oturuş için de aynı şey geçerlidir: Duruş hatalarını bilinçli olarak dengelemek için sırt egzersizlerinin yararı vardır. Haftada iki kere jogging ve bisiklete binmeyle buna yardımcı olun.

ENZİMLER

Enzimler tam bir yağ yiyicidirler. Bu enzimler elmada vardır ve yiyeceklerin hiçbir engelle karşılaşmadan değerlendirilmesini ve nakledilmesini sağlarlar. Böylelikle yağ depolarında daha az birikirler. Elmayı iyice çiğneyin, çünkü enzimlerin faaliyeti ağızda başlar.


UZMAN YARDIMIYLA TEDAVİ

Çeşitli etkili yöntemlerle selülit artık kesinlikle tedavi ediliyor. Selülit tedavisinin tıbbii tedavi şekilleri

· Tıbbi masajlar : Selülit tedavisinin en önemli ayağı masajdır. Çünkü masaj kan ve lenf dolaşımını harekete geçirir ve dokuların taze oksijen ile dolmasını sağlar. Selülit tedavisinde etkili olan iki tür masaj vardır. Dolaşım masajları: Kan ve lenfatik dolaşıma yöneliktir. Bu masaj deri altı kan dolaşımını aktive ederek, dokunun canlanmasını sağlar. Lenfatik drenaj masajları: Bu masajlar özellikle lenf dolaşımı üzerinde etkilidir. Masajın, hem elle, hem de aletle uygulanan şekilleri vardır. Elle olan daha yüzeysel olurken, aletli masajın derinlemesine bir etkisi vardır. Her iki masaj sonunda hücrelere bolca oksijen gider ve toksinlerin vücuttan atılması kolaylaşır.

· Akupunktur: Organizmanın değişik fonksiyonlarının hepsinin kumandası kulakta bulunur. Akupunktur ile bu fonksiyonlar harekete geçirilir. Bu fonksiyonların arasında su birikmesine neden olanlar da aktive edilir.

· Ozon terapi-Ozon banyosu: Ozon terapi, hücre oksijenlenmesini baz alarak, başarılı bir şekilde selülit tedavisinde de uygulanır. Artıklarla dolu olan selülit hücrelerini oksijen ile temizlemeye yönelik bir programdır. Ozon terapi bir kabın içerisinde gerçekleşir. Bu sırada ozon buharın epiderm tabakaya kadar girip o bölgenin oksijen ile dolmasını sağlayarak, dokusal kan dolaşımını aktive eder.

· Lazer terapi: Lazer terapi ikiye ayrılır; soğuk lazer ve sıcak lazer. Soğuk lazer, helyum neon lazer olarak da anılır, selülitli bölgedeki hücreler üzerine uygulanır. Lazer, burada hücreleri geçerek değişimleri hızlandırıp, o bölgede su tutulmasını engeller. Sıcak lazer, selülitin oluştuğu hareketsiz bölgeye uygulanarak, orada bulunan dokuların dolaşımını sağlar.

· Ultrason: Kadındaki hemen hemen farkedilemeyecek kadar küçük yağları bile derinliğine yakalayıp, parçalamayı başarır. Daha fazla yağlanmanın olduğu bölgelerde de daha derine gidilerek lenfleri uyarır ve yine parçalar.

· Basınç terapisi: Bu metodda bacaklar sarılır. Hava basıncı ile çalışan bir odaya girilir. Çok dikkatlice yavaş yavaş, hava basıncı azaltılır. Bununla da lenfatik dolaşım ve kan dolaşımı harekete geçer. Tabi burada önemli olan kişiye özel bir programlama yaparak, herkesin ihtiyaçlarına uygun bir tedavi uygulamaktır.

· Mezoterapi: Bu yöntemde, sıvı haldeki ilaçların şırınga darbeleriyle uygulanması esastır. Daha yeni bir versiyonu da homeopati yöntemini kullanarak, tahmin sistemini çalıştırmak ve öngörüden yararlanarak uygulama yapmaktır. Hiç yan etkisi olmayan naturel maddelerden faydalanılır. Bu yöntem, kan toplanmalarını da önler.

· Lipoelektro: Bu, uzun iğnelerden yararlanmak suretiyle yapılan bir yöntemdir. Uzun, çok ince uçlu ve keskin iğnelerle uygulanır. Elektro ile yağlı bölge arasında bir bağlantı kurulur. Çok düşük düzeyde çalıştırılarak, selülitli bölge üzerinde çalışılır. Bu bölge üzerinde, düzenli ve sık aralıklarla işlem yapılır. İğne, selülitli bölgedeki yağları parçalar ve yağları ortaya çıkartır ve aşırıya kaçmadan bunlar boşaltılır.



hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

Selulit Nedir?

SELÜLİT

Selüloit yada kısaltılmış şekli ile selülit, derinin alt tabakasında, yağ dokusunun hemen çevresinde oluşan ve derinin üst bölümünde pütür pütür görüntü bırakan bir hastalıktır.
Tıptaki adı Hidrolipodistrofi`dir.
İki parmak arasında kıstırıldığında, cildin dış tabakasında girinti ve çıkıntılar meydana gelir ki, tıpta buna “portakal kabuğu görünümü” denir.
Uyluğun üst kısmı, dizin ile bileğin iç kısımları, kaba et ve baldırların arkası ve üst bacaklara genelde süvari pantolonu şeklinde yerleşir.
Tüm zayıflama rejimlerine karşı dirençlidir. Özel bir tedavi gerektirir, kendi kendine geçmez.

Selüloit üç elemandan oluşur:
1-Dayanıklı hale gelmiş bölmeli bir konjonktif doku.
2-Su molekülleri ve tuz molekülleri.
3-Konjonktif doku içine hapsolmuş yağ hücreleri birikintileri. Bu bölgesel yağ birikimi, cildin hareketliliğinin azalması ve kalınlığının artmasıyla kendini gösterir. Elle dokunulduğunda cilt pütürlü, sertleşmiş ve muntazam olmayan bir görüntü verir.

Selüloit ağrılı olabilir. Ağrının şiddeti Selüloitin sinir liflerinin üzerine yapmış olduğu basınç derecesiyle orantılıdır.
Selüloit, zayıf, hatta çok zayıf kadınlarda bile görülebilir.

Hormonal nedenler: Hiper folikülin, yani kadınlarda yumurtalardan salgılanan folikülin hormonunun artışı. Bu hormon, dokularda su tutma özelliği nedeniyle Selüloite zemin hazırlar.

Soya çekim: Anne selüloitli ise çocuğunda da görülebilir.
Dolaşım bozukluğu (damar yetmezliği): Selüloit ve damar yetmezliği birbirine paralel gider. Yani Selüloit damar yollarında oluşur ve damarları sarar, sıkar. Bu durum kan dolaşımını daha da zorlaştırır ve varisler meydana gelir. Bu da damar yetmezliği, selüloit, varis, daha ileri derecede damar yetmezliği olarak gittikçe ciddi boyutlara varır.

Kabızlık, hipotiroid, doğum kontrol hapı kullanımı, karaciğerin kötü fonksiyonu ve sinirsel düzensizlik...

TEDAVİ
Çeşitli etkili yöntemlerle Selüloit artık kesinlikle tedavi ediliyor. Selüloit tedavisinin tıbbi tedavi şekilleri şunlardır:
Masajlar : Selüloit tedavisinin en önemli ayağı masajdır. Çünkü masaj kan ve lenf dolaşımını harekete geçirir ve dokuların taze oksijen ile dolmasını sağlar. Selüloit tedavisinde etkili olan iki tür masaj vardır.

Dolaşım masajları: Kan ve lenfatik dolaşıma yöneliktir. Bu masaj deri altı kan dolaşımını aktive ederek, dokunun canlanmasını sağlar.

Lenf drenajı masajları: Bu masajlar özellikle lenf dolaşımı üzerinde etkilidir. Masajın, hem elle, hem de aletle uygulanan şekilleri vardır. Elle olan daha yüzeysel olurken, aletli masajın derinlemesine bir etkisi vardır. Her iki masaj sonunda hücrelere bolca oksijen gider ve toksinlerin vücuttan atılması kolaylaşır.
Selüloitte özellikle de etkili olan insanın kendi yaptığı drenajdır. Bu nedenle kendi kendinize şu masajı yapın; masaja okşama hareketleriyle başlayın. Üst uyluklara önce bir, sonra iki elinizle yumuşak bir şekilde aşağıdan yukarı doğru kalçalarınıza kadar masaj yapın. Daha sonra derinizi sıkıştırmadan baş ve işaret parmaklarınızın arasına alın ve yoğurur gibi masaj yapın ve bu arada dizlerin iç tarafını unutmayın. Antiselüloit kremlerinin dokulara etkisi, daha önce masaj yapıldığı takdirde iki kat daha fazla olur. Nedeni, lenf ve kanın harekete geçmesidir.

Akupunktur: Organizmanın değişik fonksiyonlarının hepsinin kumandasının kulakta bulunduğu savı ile tedavi edilir. Akupunktur ile bu fonksiyonlar harekete geçirilir. Bu fonksiyonların arasında su birikmesine neden olanlar da aktive edilir.

Ozon terapi - Ozon banyosu: Ozon terapi, hücre oksijenlenmesini baz alarak, başarılı bir şekilde selüloit tedavisinde de uygulanır. Artıklarla dolu olan selüloit hücrelerini oksijen ile temizlemeye yönelik bir programdır. Ozon terapi bir kabın içerisinde gerçekleşir. Bu sırada ozon buharın epiderm tabakaya kadar girip o bölgenin oksijen ile dolmasını sağlayarak, dokusal kan dolaşımını aktive eder.

Lazer terapi: Lazer terapi ikiye ayrılır; soğuk lazer ve sıcak lazer. Soğuk lazer, helyum neon lazer olarak da anılır. Selüloitli bölgedeki hücreler üzerine uygulanır. Lazer, burada hücreleri geçerek değişimleri hızlandırıp, o bölgede su tutulmasını engeller. Sıcak lazer, selüloitin oluştuğu hareketsiz bölgeye uygulanarak, orada bulunan dokuların dolaşımını sağlar.

Ultrason: Fark edilemeyecek kadar küçük yağları bile derinliğine yakalayıp, parçalamayı başarır. Daha fazla yağlanmanın olduğu bölgelerde de daha derine gidilerek lenfleri uyarır.

Basınç terapisi: Bu metotta bacaklar sarılır. Hava basıncı ile çalışan bir odaya girilir. Çok dikkatlice yavaş yavaş, hava basıncı azaltılır. Bununla da lenfatik dolaşım ve kan dolaşımı harekete geçer. Tabi burada önemli olan kişiye özel bir programlama yaparak, herkesin ihtiyaçlarına uygun bir tedavi uygulamaktır.

Mezoterapi: Bu yöntemde, sıvı haldeki ilaçların şırınga darbeleriyle uygulanması esastır. Daha yeni bir versiyonu da homeopati yöntemini kullanarak, tahmin sistemini çalıştırmak ve öngörüden yararlanarak uygulama yapmaktır. Hiç yan etkisi olmayan naturel maddelerden faydalanılmalıdır.

Lipoelektro: Bu, uzun iğnelerden yararlanmak suretiyle yapılan bir yöntemdir. Uzun, çok ince uçlu ve keskin iğnelerle uygulanır. Elektro ile yağlı bölge arasında bir bağlantı kurulur. Çok düşük düzeyde çalıştırılarak, Selüloitli bölge üzerinde çalışılır. Bu bölge üzerinde, düzenli ve sık aralıklarla işlem yapılır. İğne, Selüloitli bölgedeki yağları parçalar ve yağları ortaya çıkartır ve aşırıya kaçmadan bunlar boşaltılır.


Günümüzün yeni antiselüloit kremleri deriye hemen giriyor ve doğrudan doğruya yağ hücrelerini etkiliyor. Etkili maddelerin bazıları yağ depoes" biri de kafeindir. Kafein yağı ayrıştıran enzimleri harekete geçirir ve bununla birlikte lenf akışını kolaylaştırır. Su en iyi temizleyici maddedir. Bol su içmek dokuları zehirli ve atık maddelerden temizler. Ayrıca kalsiyum, potasyum, demir ve magnezyum gibi maddeler dokuları sıkılaştırırlar. Bunların etkisini dışarıdan kullanılan antiselüloit ürünleri kuvvetlendirir. Aynı zamanda vücudun atıklardan temizlenmesinde de etkili olur.

Yüksek topuklar, yanlış yürüme hareketleri, kambur oturma...
Bunlar, selüloite yol açan nedenlerdir. Çünkü bu saydıklarımız, toplardamarlarda ve lenf damarlarında kanın geriye doğru akışını olumsuz yönde etkilerler. Sonuçta zehirli maddeler vücuttan o kadar çabuk çıkmaz ve atık maddeler dokularda toplanır. Ve deri gevşer, çukurlar oluşur. Bu nedenle her zaman şunu düşünün, dik durma vücudu uzatır ve daha zayıf görünürsünüz.
Duruş hatalarını bilinçli olarak dengelemek için sırt egzersizlerinin yararı vardır. Haftada iki kere jogging ve bisiklete binmeyle buna yardımcı olun.

Selüloit üç aşamada gelişir. Birinci aşaması dolaşım bozukluğudur, damarlardan çıkan su dokulara dolar. Dokular acılı ve duyarlıdırlar. Ödemli denilen bu devrede başarılı bir şekilde tedavi yapılabilir. Bu devrede tedavi yöntemi mezoterapidir. İkinci aşamada, ödem daha da fazlalaşır. Bu aşamada selüloiti buradan atmak oldukça güç olmasına karşın, tıpta mezoterapi ile başarılı bir tedavi mümkün olabilir. Üçüncü aşamada, bu dokularda biriken yağ, su ve tuz molekülleri organizma tarafından kullanılamaz ve selüloit yerleşir.

Rejim, su açısından zengin, tuz açısından zayıf olmalıdır. Selüloit tedavisinde tuzu asgari düzeye indirmek gerekir. Balık, kabuklu deniz ürünleri, kümes hayvanı ve yumurta yenilerek protein açısından zengin bir beslenme uygulanır. Şekerlemeler, hamur işleri, bakliyat kaldırılmalı, alkolden uzak durulmalıdır. Zira alkol kanda yağa dönüşür ve vücutta birikir.

Tedavinin asıl amacı selüloiti oluşturan süreci tersine çevirmek ve yağ hücreleri düzeyinde lipolizi (yağ yıkımı)tekrar harekete geçirmektir. Yani, birikimi ortadan kaldırmak, lenf ve kan dolaşımını rahatlatmak, lipoliz mekanizmasını tekrar harekete geçirmektir.
Beslenme ne kadar fazla tek yönlü olursa, selüloite o kadar çabuk aday olursunuz. Özellikle de Fast Food`a ve hazır yemeklere karşı olan eğilimimiz dokuları kötü yönde etkiliyor. Hayvansal yağlar, şeker ve tuz da en kötü düşmanlarımız. Bunlar yağ hücrelerini şişiriyorlar, dokularda su yapıyorlar ve vücudun atıklardan temizlenmesini önlüyorlar. Bu nedenle yemek listenizde taze, yağsız ve besleyici maddeleri fazla olan yiyecekler bulunmalıdır. Meyve, sebze, kepek, çavdar ürünleri ve baklagiller gibi. Bu besinlerde bir yanda dokuları atık maddelerden temizleyen, öte yanda hücrelere besleyici maddelerin naklini çabuklaştıran fazla miktarda potasyum vardır. Portakal, muz, karpuz, avokado, havuç, şalgam, fasulye, bezelye ve patates fazla miktarda potasyum içerirler.

KORUNMA
- Kilonuzu koruyun. Günde 1500 kaloriden fazla almamaya çalışın.

- Hareket edin, örneğin jogging yapın, bisiklete binin, yüzün, jimnastik yapın.
- Ayrıca vitamin ve mineral alın. A ve E vitaminleri deriyi düzgünleştirir, magnezyum metabolizmayı harekete geçirir, fosfor ve silisyum dokuları kuvvetlendirir.
- Vücudun fazla suyunu atması için beyaz ve kırmızı turp, maydanoz, kereviz, çilek ve pilav yiyin.
- Tuz, şeker, alkol, sigara, koyu çay, çikolata, kızartma ve undan uzak durun.
- Derinin kanla beslenmesini teşvik edin. Örneğin masaj eldiveni ile kendi kendinize yapacağınız masajla, bir sıcak, bir soğuk duşu sorunlu yerlere tutun. Saunanın da yararı vardır.

Sert sporlar, vücudun belirli bir kısmını çalıştıran ve düzensiz yapılan sporlar hiçbir işe yaramaz. Selüloite karşı en etkili sporlar tempolu yürüme ve yüzmedir. Fakat tıbbi olarak, bütün sporlar içinde en iyisi jimnastiktir.
Toksinleri ve zararlı maddeleri vücuttan atmak için, günde ortalama 1.5 litre su içmek gerekir. Ancak bu, herkes aynı miktarda su içecek demek değildir. Çünkü her insanın gereksinim duyduğu miktar farklıdır. Genel olarak içilecek sıvı miktarı kiloyla da ilişkilidir. 90 kiloluk bir kişi fazla zorlanmadan bir günde 3 litre su içebilir. Oysa 50 kiloluk biri için bu miktar fazla gelebilir.


hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

Çocuklarda Cinsel Gelişim

Çocuklarda Cinsel Gelişim

Mastürbasyon, ilk planda cinsel doyuma ulaşma amacına yönelik kendine özgü cinsel bir faaliyet olarak tanımlanırsa, Otoerotizm bireyin kendi bedenine yönelik olarak geliştirdiği, mastürbasyon da dahil olmak üzere her çeşit haz alma durumunu içermektedir. Organların ve duyarlı erojen bölgelerin cinsel doyum noktasına dek uyarılması bunlar arasında en belirginidir. Diğer yandan sokakta, evde birtakım el hareketleriyle cinsel organlarını yerleştirir gibi yapan erkek ile saç, yüz ve cildini ara sıra hafif hafif okşamakta olan kadın, örtük bir otoerotizm sergilemektedir. Bunlar tam anlamıyla normal davranışlardır ve otoerotizm, az ya da çok ölçüde her insanda bulunmaktadır. Çocukluk çağında cinselliğe karşı duyulan yoğun ilgi dönemlerini saptayarak bu dönemlerde görülen mastürbasyon faaliyeti ile cinsellik tutumları arasındaki bağlantıyı kurmuş olan Freud'dur. Freud'un çalışmalarında mastürbasyon, otoerotizm terimi ile karşılanır ve açıklandığı gibi, geniş kapsamlı bir çerçeve içinde düşünülür.
Çoğu erkekler belirli cinsel tepkileri verme yetkisine sahiptir. Zaten birçok erkek çocuk penisleri sertleşmiş olarak doğarlar. Her iki cinsin bebeklerini de cinsel organlarını yatağa, halıya veya herhangi bir oyuncağa sürterken gözlemek mümkündür; bundan fiziksel bir haz duydukları da kuşkusuzdur. İlk başlarda hareketlerini kontrol edemedikleri için, daha doğrudan bir uyarma için ellerini kullanmazlar. Ama bir süre sonra bunu da keşfedeceklerdir. İstenerek yapılan bu mastürbasyon sık sık orgazma kadar sürdürülür. Çocuğun orgazm yeteneği yaşla birlikte artar. Beş yaşına geldiğinde erkek çocukların yarıdan çoğu orgazma ulaşmıştır. Bu oran 10-13 yaşları arasındaki erkek çocuklar için yüzde 80'e yakındır. Ergenlikten önce meni üretilmediği için bu orgazmlarda doğal olarak herhangi bir sıvı fışkırması olmaz. Olmaya başladığı zaman bile bir süre fışkıran meninin içinde sperm hücreleri bulunmayabilir. Genelde orgazma kadar kendi kendini uyaran kız çocuğu sayısı erkeklerden azdır. Bunun bir nedeni; iki cinsin farklı anatomisidir. Penis çok daha kolay ellenebildiği gibi, sertleşmesi de dölyolunun ıslanmasından daha barizdir. İkinci bir neden ; kızların toplumsal koşullanma sonucu öğrendikleri, pasif ve cinsellikten uzak tutumları olabilir. Kız veya erkek çocukların kendi kendilerini uyardıklarını farkeden anne-babalar, paniğe kapılarak çocukları bundan vazgeçirmek için ceza vermekle tehdide kalkışırlarsa, büyük bir yanlış yapmış olurlar. Gizlice mastürbasyona devam edecekleri için bu tehdit yalnızca gereksiz suçluluk duygularına neden olacaktır. Cinsel tepki ; insan vücudunun normal bir işlevi olup, fiziksel zarar vermesi veya çocuğun büyümesini engellemesi söz konusu değildir. Pek çok çocuk için büyümenin bir parçasıdır ve bu olaydan zevk almamalarnı gerektiren herhangi bir tıbbi neden yoktur. Buna karşılık mastürbasyonun kamu içinde kabul görmeyen çok kişisel ve özel bir eylem olduğunu, fakat mahrem yapılan her işin mutlaka kötü, ayıp veya günah olmadığını çocuklara iyice açıklamak gerekir. Bu tür olumsuz yankıların önüne geçildiği takdirde, kendi kendini uyarmanın çocuklar açısından yaratacağı bir sorun yoktur.

Ergenlikte Kendi Kendine Doyum

Ergenlikte hormonal değişiklikler, cinsel tepkilerde büyük bir artışa yol açar. Hele erkek çocukları çok çabuk coşkulanırlar; vücutları meni sıvısını üretip fışkırtmaya hazırdır artık. Bazı durumlarda meni fışkırması erkek çocuğu uykudayken kendiliğinden olur. İlk boşalmalarını bu şekilde yaşayan çocuk sayısı az değildir. Kız çocukları meni üretmedikleri ve boşaltmadıkları halde daha ender olarak uykuda orgazma ulaşırlar. Kız ve erkek çocuklar arasındaki bu fark, istenerek yapılan mastürbasyon için de geçerlidir. 15 yaşına geldiklerinde kızların yalnızca yüzde 25 kadarı kendi kendine doyuma ulaşırken, erkeklerdeki oran yüzde 100'e yakındır. Ancak erkek ergenliğinin evrensel diyebileceğimiz bu deneyimi sıklık ve teknik açısından bireyden bireye çok çeşitlilik gösterir. Bazı oğlanlar düzenli ve sık kendilerini uyarırken, diğer bazıları seyrek veya kısa bir yaşam devresinde kendi kendilerini uyanrlar. Teknik olarak da, elle okşayıp sıkmaktan yatağa, yastığa sürtmeye kadar çeşitli yöntemler uygulanabilir. Sonuç olarak, hangi yöntemle olursa olsun, ergenlikteki erkek kısa sürede, isteğe bağlı olarak orgazma nasıl ulaşabileceğini öğrenir. Vücudunun tepkilerini tanıyarak zamanla bunlar üzerinde bir denetim kurabilir. Böylece yeni gelişen cinsel yeteneklerine hakim olma duygusunu geliştirir.
Erkeklerin, cinsel konularda birbirlerine bilgi aktarmada kızlardan daha atılgan oldukları bir gerçektir. Bu yaştaki erkeklerde başlangıçta yakın çevreden, hatta aile içinden bir kadının düşünülmesi doğaldır. Çoğunlukla da açık saçık bir fotoğraf ya da filmden görüntüler, ilk arzuyu uyandıran, hayalgücünü harekete geçiren etmen olur. Mastürbasyon eşliğindeki düşlemeler daha ileri yaşlarda gelişmiş fantazilere dönüşebilir. Hatta fiziksel açıdan mekanikleşmeye ve can sıkıcı bir hale dönüşmeye yatkın olan kendi kendini tatmin, bu fantaziler sayesinde çekiciliğini korur. Bazı erkeklerin kendini tatmin sırasında ipek, kürk gibi dokunulması hoş maddeler, çeşitli kokular bulundurdukları ,hatta üzerine meni akıtmak amacıyla fahişeler kiraladıkları görülmüştür.
Kızlar da çeşitli mastürbasyon tekniklerine başvurabilirler. En duyarlı nokta klitoris olmakla birlikte, aşırı uyarma acı verebileceğinden genellikle bütün olarak vulva ellenir. Bazıları, parmak veya yuvarlak bir maddeyi dölyoluna sokarak cinsel birleşmeyi taklide çalışırlar. Vulvayı yastık veya koltuk kenarı gibi nesnelere sürterek doyuma ulaşanlar çoktur. Çoğu erkek çocuğu mastürbasyonun nasıl yapılacağını kendinden daha büyük arkadaşlarından öğrenirken, kızlar bu pratiği genellikle yalnız başlarına geliştirirler. Gerçekte yaptığının ne olduğunu bilmeden yıllarca kendi kendini uyarmış olan kızlara rastlamak olasıdır. Hemen tüm yeni yetme erkek çocukları kendi kendini uyardıkları için, özellikle bunları, anne-babalarının bilimsel gerçeklerden haberdar etmesi önemlidir. Mastürbasyonun kendi içinde zararlı olmadığını, hiçbir zaman aşırıya kaçamayacağını anlatmaları gerekir. Kısa bir süre içinde kimi insanlar diğer bazılarından fazla sayıda orgazma ulaşabilirler, ama kimsenin kendi kendini çok fazla uyarması diye birşey söz konusu olamaz. Çünkü bir süre sonra eğer dinlendirilmeyecek olursa vücut zaten tepki göstermektedir. Gençlerin gerilimlerini gidermesi ve düş dünyalarını uyarması açısından mastürbasyonun yararlı bir edim olduğu söylenebilir. Gebeliğe ya da
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar da yol açamayacağı için tedirgin edici bir yanı da yoktur. Ayrıca kızların da erkeklerin de ilerideki yaşantılarında eşleriyle daha iyi yatak arkadaşı olmalarına yardımcı olabilir. Sık sık kendi kendini uyaran bir erkek çocuğu, hareketini keserek veya yavaşlatarak boşalmasını ertelemeyi öğrenir. Keza bir genç kız da mastürbasyon sayesinde daha hızlı orgazma ulaşmayı öğrenecektir. Bu deneyler ileride eşlerin cinsel uyum sağlamasında da yararlı olacaktır. Ancak mutlaka belirtilmesi gerekir ki, bazı bunalımlı ve yalnız gençler için mastürbasyon bir tutku haline gelebilir. Genellikle bunalımın temelinde, okul veya evdeki yoğun baskı türünden cinsel olmayan bir sorun yatar. Mastürbasyon bu durumda, gerçek sorunla yüzyüze gelmemek için başvurulan bir kaçış veya yalancı bir özürdür. Tabii ki burada çözülmesi gereken, temeldeki gerçek sorundur.

Freud ve Kızlarda Mastürbasyon

Kız çocuklar, önceleri kendi kendini uyarma faaliyetlerini erkekler kadar sık yürütürken, ergenlikte ilk adet kanamasıyla birlikte gelen yeni bir etkinin altına girerler. Freud'a göre penisin kadındaki karşılığı olan klitoris, çocukluktaki önemini yitirir. Daha doğrusu, klitoris çevresinde gelişmekte olan erkeksi cinsel arzu baskı altına alınır. Dolayısıyla erkekler aktif bir mastürbasyon dönemine girerken, kız çocuklarda tam tersine mastürbasyona sırt çevirme başlar. Kendi kendini tatminin erkeğin cinsel yaşamında önemli bir yer tutması ve kızlarda klitorisin baskı altına alınması, daha sonraki dönemlerde kadın ve erkek cinselliğinin başlıca farklılığını oluşturur. Kendi kendine tatmin etmeyi, erkeklere oranla daha düşük ölçüde uygulayan ve çoğunlukla bir erkekle cinsel birleşmede bulunduktan sonra bu işe başlayan kadınlar arasında ergenlik ve kızlık döneminde mastürbasyon yapanların sayısı oldukça azdır. İlk birleşmeden sonra mastürbasyon yapan kadınlara daha sık rastlanır. Kadınlarda cinsel organ bölgesinin elle, yastıkla, akarsuyla ve benzeri yollarla uyarıldığı görülür. Bazı durumlarda ise, dölyoluna penis biçiminde herhangi bir nesnenin sokulduğuna rastlanır. Pek çok yerde cinsel arzuları geliştirici eşyalar satan dükkanlarda vibratör adı altında fallus biçiminde pil akımı ile titreşimler sağlayan gereçler satılmaktadır. Fakat uygulama yolu ne olursa olsun, kadın bilincinde mastürbasyon, erkeğe kıyasla daha belirsiz bir uyarı şeklindedir. Öyle ki, bazan uzun süredir kendi kendini tatmin etmekte olan bir kadının, yaptığının ne olduğunu çok sonradan fark ettiği görülebilir. Kadınlar arasında mastürbasyonla ilgili ilk bilgileri yazılı bir kaynaktan öğrenenler yüzde 43 gibi oldukça geniş bir kesim oluştururlar. Evlilik ya da cinsel birleşme öncesi dönemlerde, karşı cinsle ilk karşılaşmalarda algılanan okşanmanın, öpüşmenin yol açtığı erotik uyarımlardan sonra mastürbasyona yönelenler de vardır. Bazı genç kızların da, tanık oldukları bir cinsel birleşmeden heyecan duyarak kendi kendilerini tatmine başladıkları tespit edilmiştir.
Dolayısıyla ergenlikte mastürbasyonun, bireylerin temel cinsel tavırlarının yerleşmesinde aracı olduğu söylenebilir. Bu evrede, yoğun bir elle doyum dönemi geçiren erkekte, cinsel arzu peniste odaklaşır; hem fiziksel hem de sembolik açılardan cinsel organlara merkezi bir konum tanınır. Diğer yandan ergenlikte mastürbasyonun reddi, kadın cinselliğini, aktiflik potansiyelinin ortadan kalkması şeklinde etkiler. Bunun sonucunda kadın cinselliğinin en önemli özelliği pasiflik olarak belirlenmiş




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

Cinsiyet Nasıl Belirlenir

Cinsiyet Nasıl Belirlenir

Genetik biliminin bulguları, memeli hayvanlar ve insanlarda yenidoğan canlının cinsiyetinin, döllenme sırasında, annenin gebe kalma anında belirlendiğini ortaya koymaktadır. Üstelik, cinsiyetin belirlenmesine etken olan da anne değil, yalnızca babadır.
Cinsel üreme, biri dişi diğeri erkek iki üreme hücresinin varlığını gerektirir. Bu hücrelerin birleşmesiyle embriyo oluşur. Üreme hücreleri vücudun diğer hücrelerinden farklıdır: göz, kas, sinir, gibi hücreler 46 tane kromozom taşırlar, oysa üreme hücrelerinin sadece 23 tane kromozomu bulunur.

Yani, üreme hücrelerinin diğer hücreler gibi yaşayabilmesi için karşı cinsten bir başka üreme hücresiyle birleşmesi zorunludur; böyle bir birleşme olmaması halinde, bir "yarım hücre" niteliğindeki sperm (erkek üreme hücresi) veya ovum (kadın üreme hücresi) çok kısa bir süre içinde ölür. Memelilerde erkek iki tip sperm üretmektedir Erkeğin spermindeki yarım hücrelerden yarısı (x) kromozomu, diğer yarısı da (y) kromozomu taşır. Buna karşılık dişi, yalnızca (x) kromozomu taşıyan tek tip yumurta üretmektedir. Bu tek tip yumurta iki tip sperm ile de birleşebilir: bir (x) kromozomu taşıyanla birleşip (xx) dişi embriyonu meydana getirebileceği gibi, (y) taşıyanla birleşip (xy)erkek embriyonu da oluşturabilir. Dişinin iç üreme organında bulunan yumurtayı erkeğin menisindeki hangi tip spermin dölleyeceği, tamamen rastlantıya bağlıdır. Erkek iki tip spermi de aynı sayıda ürettiğine göre, yumurtaya ulaşan ve onu dölleyen spermin (x) veya (y) olma olasılığı hemen hemen eşittir. Buna göre, doğacak çocuğun erkek ya da dişi olma olasılığı da eşit sayılabilir.

Cinsiyetin baba tarafindan belirlenmesi bütün hayvan türleri için geçerli değildir. Bazı hayvanlarda; kuşlarda ve kelebeklerde, spermler kromozom bakımından türdeştir; iki ayrı tipte kromozom taşıyan, dişinin yumurtasıdır. Bu nedenle, yavrunun cinsiyeti anne tarafından belirlenmiş olmaktadır.
Cinsiyet döllenme anında belirlenir. Sperm ile yumurtanın birleşmesiyle meydana gelen embriyodaki kromozom birleşimi, yenidoğan varlığın cinsiyetini belirleyecek olan iç salgı bezlerinin oluşmasını sağlar. Bu salgı bezleri de erkeklik ya da dişilik organlarının gelişmesine neden olur. Ancak, bu gelişme belli bir süre almaktadır:
örnekse insan embriyosunda sonuçta erbezi ve yumurtalık durumuna gelecek olan ilk embriyo dokuları gebeliğin ancak beşinci ya da altıncı haftasında ortaya çıkmaktadır. Başka bir deyişle, başlangıçtaki kromozom formülü cinsiyeti gerçekten belirlemektedir ama, bu formülün işlemeye başlaması ancak belli bir gecikmeden sonra mümkün olduğu için de, anne rahmindeki yeni varlık erkeklik ya da dişilik yönüne dönmeğe hazır bir erselik olarak yaşama başlamaktadır. Gelişmekte olan embriyoda hem erkek hem de dişilik organlarının varlığı, ergin erkekte rahmin ve diğer dişilik özelliklerinin kalıntıların bulunması, bunu doğrulamaktadır.

Öyleyse, embriyonun başlangıçtaki ayrışmamış cinsiyetini erkek ya da dişi yönüne çeviren nedir? Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, kromozom formülünün doğru olarak işlemesini sağlayan şeyin cinsiyet bezleri tarafından salgılanan hormonlar olduğunu gösteriyor. Bu cinsiyet bezlerine erkeklerde erbezi, kadınlarda yumurtalık adı verilir, erkek cinsiyet hormonu androjen (ya da testosteron), dişi cinsiyet hormonları da östrojen ve progesteron olarak adlandırılırlar. Gerek erkeklik özelliklerinin (erkek üreme organları ile kalın ses ve vücudun belirli yerlerindeki kıllar gibi ikincil erkeklik özellikleri) gerekse dişilik özelliklerinin gelişmesi ve olgunlaşmasını sağlayan bu hormonlardır.

Yapılan deneyler erkek ve dişilerin hormonal özelliklerinin ve buna bağlı olarak da gelişme mekanizmalarının farklı olduğunu da ortaya koymuştur. Memelilerde dişide yumurta salgısının cinsiyet özelliklerinin belirlenmesinde oynadığı rol, erkeğin erbezinin erkeklik özelikleri üzerindeki etkisinden çok daha azdır. Yenidoğan dişi farede iki yumurtalık da alındığı zaman dişilik organ ve özelliklerinin gelişmesi durmamakta, buna karşılık erkek yavruların erbezleri alındığında bütün erkeklik özelliklerinin gelişmesi durmakta, üstelik bazı dişilik özellikleri belirmektedir. Yaşama başladığında bir erkek memeliden erbezleri alınacak olursa dişilik özellikleri egemen olmaya başlayacaktır; ama bunun tersi, yani yumurtaların alınmasıyla erkeğe dönüşme sözkonusu değildir, bunun için ayrıca vücuda erkeklik hormonu verilmesi gerekecektir. Başka bir deyişle, dişinin yapısında kendiliğinden varolan gelişme eğilimleri, olgunlaşmış bir dişilik sisteminin ortaya çıkması için yeterliyken, erkek gelişmesi ek bir etkeni, erkeklik hormonunun varlığını gerektirmektedir.

Memelilerde prototip dişi olmasına karşılık, kuşlarda erkektir. Tavukların yumurtalıkları alınınca hızla horoz tüyleri, ve diğer erkek özellikleri ortaya çıkmaktadır. Çiftliklerde, çeşitli nedenlerle dişilik hormonu üretemeyen tavukların kendiliklerinden cinsiyet değiştirdikleri sık sık görülen olaylardandır Bu türde, kendiliğinden gelişen temel özellikler erkeklik yönünde, hormonların yardımıyla sonradan oluşan özelliklerse dişilik yönündedir



hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

Cinsel Sorunlar 2

Cinsel Sorunlar 2

İnsanların hem ruhsal hem de bedensel sağlığının çok büyük ölçüde cinsel yaşamlarına bağlı olduğu düşüncesi, Sigmund Freud 'un ilk yapıtlarını yayınladığı 19. yüzyıl sonundan beri gittikçe daha çok yandaş bulmaktadır. Freud'a göre, uygarlığın gelişmesi, cinsel dürtüleri ve cinsel yaşamı sınırlamakta, bu da insanlarda nevrozlara ve ruhsal bozukluklara yol açmaktadır. Ama bu bastırılmış cinsellik ve beraberinde getirdiği sinir ve ruh hastalıkları, modern toplumun nimetlerinden yararlanmak için ödemek zorunda olduğumuz bedeldir: cinsel yaşam bir sorun haline gelmekte, ama insanlar da daha rahat yaşama olanağına kavuşmaktadır. Bu görüşe, Freud'un kendi çalışma arkadaşlarından karşı çıkanlar olmuştur. "Cinsel Devrim " ve "Bedensel Boşalmanın İşlevi " adlı incelemelerin yazarı Wilhelm Reich , aslında cinsellikle uygarlık arasında bir çatışmanın olmadığını ileri sürmüştür. Reich'a göre, cinselliği bastıran ve sınırlayan, uygarlığın kendisi değil, sadece bugünkü biçimidir. Günümüzün baskıcı toplumları, cinsel doyumu engellemektedir. Cinsel doyumsuzluk, delilikten kansere kadar birçok toplumsal ve bedensel hastalığın nedenidir. Reich'a göre, insanlar cinsel yaşamlarında özgürleştiklerinde, toplum hem gerçekten uygar hem de sağlıklı hale gelecektir. Uzmanların çoğunluğuysa, bu türden felsefi ve toplumbilimsel sorunlara hiç girmeksizin, insanların cinsel yaşamının sorularla dolu olduğunu belirtmekle yetinmektedir.

"İnsanm Cinsel Tepkisi " adlı araştırmanın yazarları Masters ve Johnson, 1970'de yayınlanan ikinci kitapları "İnsanın Cinsel Yetersizliği "nde şöyle demekteler: "Amerika Birleşik Devletleri'ndeki evli çiftlerin en az yarısı, ya cinsel yaşamlarında dumura uğramışlardır ya da yakın bir gelecekte bu duruma geleceklerdir". Bununla birlikte, cinsel sorunlar yalnızca ABD gibi sanayileşmiş modern toplumlarda değil, şu ya da bu ölçüde tarihin bütün evrelerine ve çeşitli toplumlarda ortaya çıkmıştır. İlk ve Ortaçağ hekimlerinin bu sorun üzerinde durduğu ve cinsel rahatsızlıkları gidermek için çareler önerdikleri bilinmektedir. Yine de bugünkü anlamıyla cinsel sorunların, daha kesin bir deyişle, iktidarsızlık ve soğukluk gibi sorunların, esas olarak modern zamanlarda yaygınlaştığı söylenebilir.

Cinsel sorunlar, kadın ve erkeklerin normal bir cinsel ilişkide bulunmalarını güçleştiren ya da büsbütün önleyen psikolojik engellerdir. Çoğu zaman çocukluk yaşantılarından ya da çok başarısız bir ilk cinsel deneyden kaynaklanan korku, aşağılık duygusu, sıkılganlık ve suçluluk duygusu gibi psikolojik engeller ve iç yasaklar insanlarda cinsel arzuyu azaltmakta, heyecan ve orgazma yol açan cinsel refleksleri sınırlamaktadır. Kısacası, insanın normal cinsel tepkisini engellemektedir. Kuşkusuz, organ bozuklukları, alkolizm, şeker hastalığı ya da kromozom bozuklukları gibi fiziksel ve biyolojik nedenler de soğukluk veya iktidarsızlık gibi sorunlara yol açabilirler. Ama cinsel sorunların en yaygın kaynağı, psikolojik ve toplumsal engellerdir.






hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

Cinsel Birleşmenin Zamanı

Cinsel Birleşmenin Zamanı

İnsanlar cinsel birleşmede bulunmanın zamanını somut, pratik ve sıradan gerekçelere göre belirleyebilmektedir. Yeryüzünün hemen her yerinde kadın ve erkekler sevişme zamanı olarak genellikle geceyi seçerler. Çünkü ancak gece olduğunda gündelik kaygılardan uzaklaşmak mümkün olur. Günün bu saatlerinde kişinin zorunlu olarak yerine getirdiği görevler sona erer, haz alacağı bir başka konuya yönelebilir. Üstelik aile içinde gece, çocukların yattıkları, dolayısıyla ortadan çekildikleri bir zamandır. Yalnız bu kuralın dışında kalan bir grup vardır.

Bunlar, öğle yemeği saatlerinde eve giden esnaf ya da memur kişilerdir. Bu erkeklerin kendilerine ve eşlerine öğle yemeği ile birlikte cinsel doyum için de bir fırsat yakaladıkları bilinen bir gerçektir. Fakat böyle bir olanak ancak yemek için bu zamanı ayıran kimseler için söz konusudur. Toplumun daha üst katmanlarında yer alan iş adamları, yöneticiler, öğle yemeği saatlerini de daha çok iş ilişkilerine ayırmaktadır. Pazar günleri de çalışan insanlar için cinsel birleşmeye ayrılmış bir gündür. Pazar öğleden sonraları dinlenmeye çekilindiğinde ya da bu dinlenme gününün sabahında yataktan geç kalkma sırasında yapılmış olan çocuklar az değildir. Ortalama Avrupalının haftada bir, Pazar günleri cinsel birleşmede bulunduğu, haftanın başka günlerinde ise gece 10-11 gibi erken saatlerde yatarak bir sonraki gününe hazırlanmayı seçtiği söylenir. Cinsel birleşmenin sıklığı konusunda tarihin çeşitli dönemlerinde geçerli olmuş kuralların, yasaların ve din buyruklarının yerini günümüzde tüketim toplumuna özgü çalışma yaşamının kuralları almaktadır. Kinsey'in birlikte çalıştığı ekibin yürüttükleri araştırmalarda cinsel birleşme sıklığının bireylerin ait oldukları yaş grubuyla bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı. Yirmi yaşının altında evlenmiş genç kadınlarda haftalık ortalama birleşme sayısı üç iken, otuz yaşındakilerde bu, haftada 2.2'ye, kırk yaşındakilerde haftada bir buçuğa, elli yaşındakilerdeyse haftada bire düşüyordu.

Altmış yaşındakilerin ise yaklaşık olarak 12 günde bir cinsel birleşmede bulundukları belirlenmişti. Bu sayıların tümü evli kadınlar için geçerli olmakla birlikte erkekler için söz konusu olan sayılar bunların hemen aynıydı.

Yine Amerika Birleşik Devletleri'nde 1938 tarihinde Terman adında bir araştırmacı tarafından yürütülen bir çalışmada yirmibeş yaşının altında çiftlerin ayda 7'den fazla cinsel birleşmede bulundukları, buna karşılık otuzbeş ile kırkdört yaş arasında bunun ayda dörde düştüğü, ellibeşten yukarı yaştakiler arasında ise ayda birden biraz fazla olduğu gözlenmişti. Bu konuda yapılan araştırmalarda genellikle Anglo-Sakson ülkelerinde yaşayan kadın ve erkeklerin davranışları incelenmiştir. Bu yüzden elde edilen sonuçların tüm insanlar için geçerli olmayacağı düşünülmelidir. Başka toplumlarda ve yeryüzünün başka bölgelerinde yaşayan insanların cinsel birleşme sıklığının kayda değer farklılıklar göstermesi doğaldır.
Tarihin geçmiş dönemlerinde cinsel birleşme sıklığı konusunda yasaklama getiren ilk dinsel kısıtlamalar arasında Hindu'ların Manu yasaları gelir. Burada ayın sadece iki haftasının cinsel zevklere ayrılması gerektiği belirtilmektedir. Eski çağların yasa yapıcılarından Zerdüşt'e göre dokuz günde bir cinsel birleşmede bulunulmalıydı. Ünlü Yunan yasa koyucusu Solon ise ayda üç defaya izin veriyordu. Kuran, bu konuda haftada biri önermekte, Musevilerin Tevrat'ı ise kişilerin meslek ve yaşlarına göre ayrıntılı tanımlamalarda bulunmaktaydı. Tevrat, fazla bedensel güç harcamadan çalışan genç erkeğe günde bir cinsel birleşme hakkı tanırken, kendini bilime adamış bir kimsenin bu zevki ancak haftada bir tadabilmesini öngörüyordu. Bu sıralamada ortalama işçinin konumu, haftada ikiyle belirlenerek ortalarda yer alıyordu. Yukarıdaki saptamaları "Cinselliğin Rııhbilimi" adlı yapıtında alıntı olarak veren Havelock Ellis, cinsel birleşme sıklığının içinde yaşanan ortamdaki cinsel uyarım miktarıyla orantılı olacağı tezini ileri sürüyordu. Uyarımlar arttıkça, kişilerin cinsel birleşmede bulunma olasılıkları da artacaktı. Ellis, yine aynı yapıtın bir başka yerinde birleşme sıklığıyla ilgili kuralların bütünüyle erkeklerce yaratılmış kurallar oluşuna dikkati çekiyordu. Eğer tarih boyunca kadınlar da bu konuda bir söz hakkına sahip olabilselerdi, cinsel birleşme sıklığıyla ilgili kuralların çok daha büyük değişkenlik göstereceği açıktı. Örnek olarak da kocasına, hamile olmadığı zamanlar ayda bir birleşme fırsatı tanıyan kraliçe Zennube'den ve evlilikte günde altı kezin en uygun olduğunu açıklayan bir Aragon kraliçesinden söz ediyordu. Gerçekten de cinsel birleşmenin kadında, erkekte olduğu gibi büyük yorgunluğa yol açmadığı konusundaki pek çok ortak görüşün ışığında, kadınların cinsel birleşme açısından çok farklı yetiler ortaya koyabildikleri düşünülmektedir.


hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

Cinsel Birleşmenin Yeri

Cinsel Birleşmenin Yeri

İnsan cinselliğini tüm canlıların cinsel yaşamından farklı kılan en önemli özellik, kadın ve erkeklerin cinsel birleşmede bulunmak için kızgınlık devresi ve benzeri herhangi bir biyolojik kısıtlamaya ya da gerekliliğe bağlı olmayışlarıdır. Bununla birlikte günümüzde bir takım pratik ve akılcı etmenler, çağdaş uygar insanın cinsel yaşamı üzerinde etkili olmaktadır. Başta, kişinin ahlaka aykırı davranışlarla ilgili yasaları çiğnememeye özen göstermesi gerekir. Herkese açık alanlarda ya da başkalarının gözü önünde sayılan plaj, bahçe, teras gibi yerlerde cinsel birleşmede bulunulamaz. Otomobil içinde cinsel birleşme de aynı biçimde yasalara aykırıdır. Özellikle ülkemizde ve daha doğuda bulunan ülkelerde böyle davranışlar, Batı'da olduğundan çok daha az hoşgörüyle karşılanır. Batı dünyasının pek çok yerinde gençlerin olur olmaz yerlerde açıkça seviştikleri, hatta bunu cinsel birleşmeye kadar vardırdıkları gerçektir. Yine de bu gibi davranışların kişilerin özel seçiminden kaynaklanmadığı, bunun özellikle yersizlik sorununun bir sonucu olduğu bilinmektedir. Kişiler özel yaşamları için kendilerine ait bir dört duvara sahip olamadıkları zaman, meraklı gözlere yakalanma riskine girebilmektedir.

Yoksa sapıklığa varan teşhircilik meraklılarının dışında hiç kimse cinsel birleşmede bulunurken kalabalık içinde olmak istemez. Yaklaşık tüm insan topluluklarında kadın ve erkekler cinsel birleşmelerini yalnız olabildikleri bir yerde ve meraklı gözlerden uzakta yapmak isterler. Bu kuralın dışında kalan bazı örnekler vardır. Eski Yunanlıların tanrı Dionysos adına düzenledikleri bereket törenlerinde kalabalık içinde cinsel birleşmede bulundukları bilinmektedir: Şenlik, kutlama gibi olayların dışında günlük yaşam alışkanlığı içinde başkalarının önünde cinsel birleşmede bulunanlara daha ender olarak rastlanır. Kaptan Cook, Tahiti'de insanların herkesin gözü önünde ortalıkta cinsel birleşmede bulunduklarını bildirmişti. Samoa adasının Fransız kaşifi La Perouse da aynı durumu gözlemişti. Yunan tarihçileri Xenofon ile Didero, Karadeniz kıyılarında yaşayan Moşni adında bir toplumda erkeklerle kadınların herkesin önünde birleştiklerini anlatmışlardır. Buna benzer bir uygulamanın günümüzde de süregeldiği tek toplum, Formoza'da Filipinler yakınındaki Yap adasında yaşayan yerlilerdir. Yap yerlileri, başkalarının gözü önünde cinsel birleşmede bulunulmasını çok doğal karşılarlar, fakat çocukların bu olaya tanık olmasından hoşlanmazlar.

Günümüzde, Batı toplumlarında bireyler cinsel birleşmeyi kendi özel konutlarında, yatak odalarında gerçekleştirirler. Bunun birinci nedeni, yasaları çiğneme kaygısıdır. İkinci nedeniyse doğal bir içgüdüyle kötü hava koşullarından korunma isteğidir. Oysa açık havada, kendilerini doğayla iç içe ve onun bir parçası hissederek sevişmekten büyük haz duyabilen kişiler de vardır. Bu gibi koşullarda cinsel birleşme, kişiyi ilkel doğa insanıyla özdeşleştirebilir. Özellikle Batı toplumlarında tüm yaşamları üretimin belirlediği koşullarla sınırlanan, dolayısıyla doğal dürtüleri mekanikleşen insan için doğada ve açık havada yaşanan cinsel birleşme çok büyük bir özgürlük duygusu kaynağı olabilir.

Aynı zamanda yabancı gözler tarafından keşfedilme korkusu, açık yerlerde yapılan cinsel birleşmelere büyük heyecan katabilir. Son yıllarda Batı'da erotik film dalgasını başlatan "Emmanuelle" in uçakta ve benzeri yerlerde sevişme sahnelerine yer veren bir film olması, büyük ölçüde tutulmasında kuşkusuz etkili olmuştur. Taşıtlarda cinsel birleşmede bulunmak, yine yasalara karşı bir davranış olmakla birlikte hareket halindeki bir araçta sevişmeyi çok heyecan verici bulanların sayısı az değildir. Tren, posta arabası, otomobil ya da deniz üzerinde teknede birleşmede bulunmak, Avrupa edebiyatında sık sık yer alan erotik bir olgudur. Bu gibi örnekler içeren klasik romanlardan biri, Flapbert'in ünlü Madam Bovary'sidir. Burada Emma Bovary, sevgilisi Leon ile pencereleri örtülü bir at arabasında Rouen kentinde bir öğleden sonra boyunca dolaşarak sevişirken ilk kez doyuma ulaşır. Hareket halindeki araçta ritmik uyarımların cinsel heyecanı artırdığı düşünülebilir. Uzun bir tren ya da otobüs yolculuğunda koltukları kalçalar üzerinde etki yapan ritmik uyarımlar kişiyi kolaylıkla cinsel haza yöneltebilmektedir.

İlkel insan için kulübe, cinsel yaşam açısından göreli bir gizliliğe sahip olunan yerdir. Burası en azından başka yetişkinlerin gözlerinden uzaktır. Fakat çoğu kez çocukların varlığı, kulübede de kaçınılmazdır. Bu, gerek Anadolu köylüsünün gerek bir çok yerdeki işçi sınıfı ailesinin sürekli olarak karşı karşıya kaldığı bir sorundur. .Bu gibi koşullar altında yaşanan yerlerde iklim elverişli olduğu sürece cinsel birleşmenin ormanda, tarlada, çalılık arkasında ve benzeri açık hava yerlerde yapılması doğaldır. Güney Anadolu'nun bazı yerlerinde aileler aşırı sıcaklardan geceleri damda uyuduklarından, cinsel birleşmede bulunulan yer burasıdır. Benzeri bir örnek Doğu Bolivya'da çok eşlilik uygulaması içinde yaşayan Siriona yerlilerinin durumudur. Holmberg adında bir Batılı gezginin anlattıklarına göre burada evlerde olduğundan çok daha fazla cinsel birleşme, çalılıkta yapılmaktadır. Bunun baş nedeni, yaklaşık yüzelli metrekare büyüklüğündeki kulübelerde elli kadar hamağın yan yana asılı olmasındadır. Anne-babaların yanısıra kayınvalide, kayınpederlerin yan yana olmaları, küçük çocukların anne babalarının hamağını paylaşıyor olmaları, kulübe içinde herhangi bir şekilde gizliliğin bulunamaması sonucunu vermektedir. Bu koşullardan kurtulmak için tek olanak, ormanın derinliklerinde sakin bir köşe aramaktır.

Öte yandan, Güneybatı Amerika'da yaşayan Hopi kızılderililerinde olduğu gibi kulübe gizlilik için yeterliyse, bu kez cinsel birleşmenin ev içinde yer alması zorunlu bir kural olarak düşünülmeye başlanabiliyor. Kayaların içine oyulmuş ve kurutulmuş çamurla odalara ayrılmış konutlara sahip olan Hopi'ler başka yerlilere göre orta sınıf denilebilecek koşullar içindedirler. Cinsel birleşme için tek mekan olarak ev içini düşünmeleri, bu konuda ne ölçüde pratik kaygılardan yola çıkılarak karar verildiğini göstermektedir. Bu tür kaygıların dışında başka etmenler de yer seçimini etkileyebilmektedir. Orta Hindistan'da yaşayan Gond yerlilerinin durumunda olduğu gibi bu, dinsel inanışlara bağlı bir seçim de olabilmektedir. Gond'lar ev içinde çiftleşmede bulundukları takdirde bütün varlıklarını yitirmekten korkarlar. Gondlar'ın inanışlarına göre Varlık Tanrıçası evin içinde yaşar ve eğer cinsel birleşmeye tanık olursa çok öfkelenebilir. Onun korkusundan bu insanlar evlerinin dışında cinsel birleşmede bulunurlar. Kaliforniya'daki bir kızılderili topluluğunda da buna benzer bir inanışa rastlanmıştır. Yurok kızılderilileri, evde sevişmenin kendilerini yaşamda servet sahibi olmaktan alıkoyacağına inanmışlardır.
Faydacı ya da dinsel gerekçeler dışında estetik kaygıların da bazan cinsel birleşme için yer seçiminde rol oynadığı görülür. Örneğin Polinezya'da, Yeni Gine'de sevişmek için ormanın güzel bir köşesini ya da kumsalda bir yer seçen yerliler görülmüştür. Fakat çoğu toplumlarda çevrenin güzel olmasına özen göstermek, evli çiftler arasında tipik olarak görülen bir davranış değildir. Bu gibi estetik kaygıların daha çok henüz evlenmemiş sevgililer için söz konusu olduğu izlenmiştir.




hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık

Cinsel Birleşmede Ortam

Cinsel Birleşmede Ortam


Bir kadınla erkeğin erotik ilişkilerinde dış koşullar oldukça büyük önem taşır. Uygun bir ortamın, özellikle süreklilik içinde yaşanan cinsel ilişkide vazgeçilmez bir rolü vardır. Cinsel birleşmeyi dramatik bir olay olarak ele almak, bu bağlam içinde dekor öğesine ve bunun yaratacağı dramatik atmosfere gereken değeri vermek, eşler arasındaki cinsel uyuma büyük katkıda bulunacaktır. Ne var ki evlilikte bu konu kolaylıkla gözardı edilebilir. Çağımızda bu gibi ayrıntılar üzerinde durmak, boş yere vakit harcamak gibi gelebilir. Bazıları hatta bu konular üzerinde hiç mi hiç kafa yormamayı seçerler.

Dekor ve benzeri ayrıntıları cinsellik konusunda çağımızın önderlik ettiği pek çok olumlu yeniliğin yanısıra eskiye göre yitirdiğimiz değerler arasında düşünebiliriz. Her şeyin çok hızlı bir tempoda gerçekleştiği, insanların günlük yaşamlarını "stress" olarak adlandırılan zorlayıcı bir baskı altında geçirdikleri sanayi toplumlarında cinsellik de kolayca bu hızlı temponun bir parçası haline dönüşebilmektedir. Oysa bir iki kuşak öncesine kadar, her ne kadar üzerinde fazla söz edilmese bile cinsel birleşme, kadın ve erkeğin yaşamında bugüne göre daha özel bir yer tutmaktaydı. Romantik duygularla belli bir törensellik anlayışı eşler arasındaki cinsel ilişkiye renk ve çeşni katmaktaydı. Büyükannelerimizin yatak odalarını süsleyiş düzeninde, bu ortamı; satenler, ipek fırfırlar, dantel örtülerle bezemelerinde, bu konuya verilen özen gözlenebilirdi. Yatak odası giysileri de çağımıza göre çok daha göz okşayıcı, atmosfer yaratıcı giysilerdi. İpek ve dantel karışımı yumuşak gecelikler, dokunması bile insana erotik heyecan yaşatan ipekten erkek robdöşambrları, erotik alışverişe uyumlu bir ortam yaratmakta son derece başarılı öğelerdi.

Cinsel birleşme öncesi yaklaşımlarda gerçekten sevecenlik ve duyumsallık karışımı bir hazırlık evresi gerekir. Oysa evlilik içinde bu hazırlıklar çiftlere fazla dolambaçlı geldiğinden, yatağa daha kestirme bir yoldan girilir. Hatta sevişme, belli günlerde yatmak üzere yatağa girildikten sonrasının bir alışkanlığı haline dönüştürülür. Öte yandan eski zamanlara kıyasla çağdaş insan, çok daha fazla miktarda erotik değinmelerin çok daha yoğun olduğu bir dünyada yaşamaktadır. Reklamlarda, eğlence programlarında, günlük basında, sohbet ve konuşmalarda her iki cinsten kişiler pek çok sayıda cinsel uyarımla bombardıman edilmektedir. Bunun cinsel yaşam açısından fazla olumlu bir durum olduğu düşünülemez.

Cinsellik, ayrıcalığı olan bir konu olduğu zaman daha çok değer kazanır. Gündelik yaşamın ötesine çıkan bir büyüye sahip olmalıdır. Bunu reklam, basın, ticari yönelimlerden ötürü yitirmemelidir. Böylesine bir erotik bombardıman kişilerin bu konudaki doğallıklarına, içtenliklerine zarar verebilir. Çiftler, bilinçli bir tutumla çevreden gelen bu gibi olumsuz etkilere karşı koymasını bilmelidir. Amerikalı bir uzman bu konuda şöyle demektedir: "Amerika'daki cinsel devrimin zehirli meyveleri arasında iştahlı fakat duygusuz cinsellik ile içten olmayan erotizm görülmektedir". Günümüzün sevdalı çiftleri eskiden olduğu gibi toplumsal baskının dışında, sevişme için pek çok zamana sahip olmasalar bile yine aynı bedensel veriler ve benzer estetik kaygılarla donatılmışlardır. Bugünün insanı birçok bakımdan cinsel yaşamında daha bir avantajlı konumdadır. Kadının eski zamanlara göre çok daha eğitimli, bilgili ve eşiyle eşit varlık sürdürmesi, eşinin yatakta olduğu kadar yaşam kavgasında da yanında yer alması, çiftlerin cinsel uyumu açısından mutlaka olumlu bir gelişmedir. Eski uygarlıklarda, örneğin Eski Yunan'da cinsel yaklaşımın başarısı için önemli etmenler sayılan lezzetli yemek, şarap, dans, müzik, şiir, güzel kokular, temizlik ve uygun zihinsel durum, günümüzün evli çiftleri için de kolaylıkla yerine getirilebilecek ortam koşullarıdır.

Cinsel isteğe sahip eşlerin cinsel uyumun doruğuna ulaşmaları için bu donanımları bir ölçüde gerçekleştirmeleri harika sonuçlar verecektir.

Cinsel isteğin kendini göstermesi için kişilerin günlük sıkıntı ve gerilimlerden sıyrılmaları ve özellikle de çocukların ortadan çekilmiş olmaları gerekir. Eşler arasındaki konular ciddi işlerden daha çok kişiselliğe kaymalıdır. Romantik çağ sevdalıları birbirlerinin güzelliğini, örneğin erkek kadının göğüslerini, kalçalarını, kadın ise erkeğin gücünü, yürekliliğini överek birbirlerine yaklaşmaya başlarmış. Günümüzde de kadınla erkeğin yalnız kaldıklarında konuşacakları bundan çok farklı olmayabilir. Gözler, aşk anlatımında çok önemli bir yer tutar. Eski Yunanlılar, gözleri, aşk mikrobunun bedene girdiği yer olarak düşünürlerdi. Herhangi bir bedensel temas olmaksızın sadece göz göze bakışmayla orgazma varan kadınlardan söz edilir. Yemek ve içkinin cinsel ilişkiye klasik bir öncü oldukları ise her yerde bilinir. Bunlar, oyunun değişmez kuralı olmuştur.

Kadın ve erkeğin kışkırtıcı beden kokuları, parfüm, müzik, dans ya da dansı seyretmek, erotik uyarımlara yol açan etmenlerdir. Eşlerin birbirlerini cinsel birleşmeye çağırmaları da incelik isteyen bir konudur. Kadın isterse yatmak için hazırlanırken aynı zamanda bu cinsel daveti gerçekleştirebilir. Aslında kadının çağrısı bilinçli olmaktan çok bilinçaltında davranışlarına yansır. Yatağa girerken süratle giysi değiştiren bir kadının aklında uyumaktan başka bir şey yok demektir. Oysa soyunmaktan adeta zevk alıyormuşçasına ağır ağır hareketlerle gecelik kılığına girerken kadın, farkında olmadan bir çağrıda bulunmaktadır. Bir erkeğin karşısında kışkırtıcı biçimde yarı giyinik duruma geçmek, erkeğin erotik yaklaşımını kırbaçlamanın en etkili yoludur. İçi görünen ince kumaşlar, danteller, omuzları açık bırakan gevşek askılar, Eros'un okları kadar etkilidir.

Eşlerin birbirlerini erotik açıdan uyarmak için gereksinim duyacakları her türlü malzeme modern evlerde bulundurulmaktadır. Banyolar, hoş kokular, güzel dokulu çarşaf ve giysiler, büyük boy aynalar, baştan çıkartıcı ışıklar bunlardan bazılarıdır. Çağdaş evlerde erotik atmosfer yaratmak için yepyeni tasarımlar geliştiren birçok geniş hayal gücüne sahip mimar vardır. Aslında evler, sadece içinde yaşanan değil, aynı zamanda aşk yapılan bir mekan olarak da düşünülmelidir. Bu bağlamda ışık, büyük önem kazanır. En önemlisi de yatak odasının bir köşesinden gelen tatlı ışığın yaratabildiği romantik ve erotik ortamdır. Çiftler, cinsel yetilerinin tam anlamıyla tadına varabilmek için elden geldiğince ve tüm olanakları seferber etmeli ve cinsel birleşmeye uygun ortam yaratma konusu üzerinde özenle durmalıdırlar.





hastalık-saglik.blogspot.com
--------------------------------------------
hastalıklar, sağlıklı yaşam
hastalık, tıp, sağlık